Nedİr?

Derin'in dünyaya gelmesi ile patlayan babalık hormonlarının neticesi. Yıllardır kurulan yazarlık hayallerinin denemesi. Hayatın mottosu. "Tibetdiyarı " ve "Yazaşkı" bloglarına nazire.Eğlence.Sevgi.Aşk.Bilgi.Yeşilköy'den Hale,Jale ve de Lale!(Galba Bakırköy'dü?)

YASAL UYARI!

Bu blogdaki yazıların çoğu şahsıma aittir. Her ne kadar mülkiyetçi görünmesem de, fikirlerimin başkaları tarafından çalınıp, babalarının malı gibi kullanılmasını istemem. Sırf bu yüzden gül gibi şiirlerimi yayınlayamıyorum. Büyüyünce yazar olup kitap yapacam bunları.Kopyalayanı yakalarsam kızarım. Her türlü yasal yola ve çirkefe başvururum!Biline...

Şiirlerin ve yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

17 Ocak 2014 Cuma

Ohrid-St.Naum-Bay of Bones/Makedonya 6

Hatırlayacağınız üzere Pazartesi kale kapalıydı ve gezememiştim. Sıkı bir yağmur eşliğinde Çarşamba günü kaleye çıktım. Yolumun üzerinde "Aziz Clement" kilisesi vardı. Diğer adı ise "Mother of God". Meğerse bu kilise bayağı bir önemliymiş. 13.yüzyıldan kalma ve içindeki freskler çok iyi durumda. Freskler ortaya çıkarabilmek için kilisenin tüm duvarlarındaki siyah is temizlenmiş. Sadece ufak bir örnek bırakılmış. İsin nedeni yüzyıllarca içeride yakılan adak mumları. Fotoğrafta gördüğünüz muhteşem abla "Jana". Bu kilise üzerine "phd" yapmış ve kitap yazmış. Kilisedeki tüm freskleri,sembolleri teker teker anlattı. Ortodokslukla ilgili söyledikleri ise beni adeta büyüledi. Öğleden sonra çarşıda yürürken üç adet şaşkın Türk'e rastladım. Dört günlüğüne gelmişler ve Üsküp'dden araba kiralamışlar. Arabalarına ucuz park yeri bulamıyorlarmış ve yemek yiyecek düzgün yer ararlarmış. Park sorununa çözümü tabii ki Saşa buldu. Şahane çorba ve kurufasulyesi olan Türk lokantası ise açlıklarına çare oldu. Ben onlarla kalmadım. Daha yeni yemek yemiştim ve de rahatsız etmek istemedim. Telefonumu verdim ve ayrıldım. Ohrid'de yapacak birşey kalmayınca, perşembe günü iki saatlik mesafedeki "Debar" a gitmeye karar verdim. Arnavutluk sınırında ve ağırlıkla Arnavutlar yaşıyor. Yapacak birşey olmamasına rağmen niye hala Ohrid' de kaldığımı merak etmiş olmalısınız. Ne yazık ki kışın burada ulaşım büyük sorun imiş meğerse. Karadağ Bar şehrine sadece Cuma günleri 22:40 da otobüs varmış. Ya Üsküp'e geri dönüp, oradan Karadağ'a geçecektim, ya da Cuma' ya kadar burada bekleyecektim. Ben beklemeyi tercih ettim. Debar fikrinden Saşa vazgeçirdi. Görecek çok şey olmadığını ve ulaşımın zor olduğunu söyledi. Ünlü manastır Aziz Naum'u ve "Kemikler Koyu" nu görmemi tavsiye etti. Ulaşım yine sorun. Çok az otobüs işliyor.Akşamdan otobüs saatlerini sormayı unuttuğumdan 08:30 u kaçırdım ve 11:30 a kaldım. Saşa taksicilerle pazarlık yapmamı söyledi. Tek yöne 10 euro dendi.Tabii ki vermedim ve 11.30 u beklemek üzere sahile indim. İskelenin karşısında bankta oturup gölü ve gelen geççeni seyrediyordum ki o da ne? Dünkü Türkler bana doğru yürüyorlar. Onlar da St.Naum'a gitmek istiyorlarmış ve Emre internetten tekne ile gidildiğni öğrenmiş. Fakat heyhat! Tabii ki sadece yazın. "İyi de arkadaş sizin arabanız var." dedim. "Bizi senin harekete geçirmen gerekiyormuş." gibi birşeyler gevelediler. Anlamadım ama araba da bana da yer var! İlk önce "Kemikler Koyu" na uğradık. Burası 3000 senelik bir yerleşim alanı. Gölün üzerine kazıklarla kurulmuş bir köy. Fotoğraflarda gördüğünüz köyün yeniden yaratılmış üçte birlik bölümü. O zamandan bu zamana sadece denizde çakılı kütük başları ve hayvan kemikleri kalmış. İsmi de sembolik. Bulunan hayvan kemiklerine istinaden söylenmiş. Hiç insan kemiği bulunmamış çünkü ölülerini yakıyorlarmış. Çok barışçı insanlarmış. Herhangi bir savaş aleti bulunmamış. Balıkçılık ve avcılık yapıyorlarmış. Vahşi hayvanlardan korunabilmek için köyü gölün üzerine kurmuşlar. Ohrid gölü etrafında bunun gibi 70 yerleşim yeri tespit edilmiş.Köyün hemen üzerinde de daha sonraları bir Romalı karakolu yapılmış.Gölün içindeki Noel ağacı ise çok ilginç idi. Sonrasında "Ulusal tabiat parkı" na girdik. Yoldan gözlem noktasına kadar 9 km lik bir yol. Kesinlikle deydi. Tüm Ohrid gölü bir bütün olarak ayaklar altındaydı. Hatta heyecandan video çekimi yapmayı unuttum. Yazık oldu. Aziz Naum çok güzel bir otelin avlusunda yer alıyor. Hikayesini bilmiyorum. Onlarla beraber içeriye girmedim. Bir gün önceki Aziz Clement bana yetmişti. Etraf çok temiz ve bakımlı. İçeride tavus kuşları var. Manastırın yakınında bir gölcük üzerinde bulunan şık bir restoranda yemek yedik. Sonrasında da gölcükde kayık ile dolaştık. Adeta "Pi'nin Hayatı" filmisi gibiydi. Çok güzel bir gündü. Akşamı bar ziyaretlerine ayırıp, kafa çekmeye karar verdim. "Aquarius" da müzik çok iyiydi. Sevimli bir yer. "Liquid" de ise canlı müzik vardı. Dört bira ve beş rakija sonrası hayat iyice bir güzelleşti. Bugün hava muhteşemdi. Tüm gün güneşli idi. Sabah akşamın sersemliğini atmak üzere göl kıyısında bayağı bir yürüdüm ve yazlık barları keşfettim. En ünlülerinden biri olan "Cuba Libre" kışın da açıkmış. Gölün kıyısında, tam şehrin karşısında, güneş altında timsah gibi gevşerken tüm huzurum gürültücü bir grubun gelmesi ile bozuldu. Söylene söylene şehre geri döndüm. Öğle yemeği sonrası güneşin keyfini çıkarmak üzere "Aqurius"un terasına gitmeye karar verdim. Ortalık ana-baba günü. Güneşi gören tüm Ohrid sahile akın etmiş. Makedonya'daki son saatlerim. Otobüse üç saatim kaldı. Saşa'nın bugünün parasını almaması büyük incelik. Anlayacağınız hala odadayım. Birazdan valizlerimi hazırlayacağım. Türk lokantamda mükemmel "dana çorbası" ndan içeceğim ve Karadağ için yola koyulacağım.Heyecanlıyım sanki...

15 Ocak 2014 Çarşamba

Manastır(Bitola)-Makedonya 5

Ohrid-Manastır arası 70 km. Üsküp yolunda olduğu gibi burası da dağlık ve daha dar bir yol. Aşağı yukarı 1,5 saat sürüyor. Tek yön bilet 200 dinar. Gidiş-geliş 320 dinar. Oldukça da sık sefer var. Ben sabah 08:15 ile yola çıktım. 09:45 itibari ile eski adı ile Manastır Askeri İdadisi' nin önünde indim. Şimdi Atatürk ve Etnografya Müzesi. Şehir merkezine de buradan gidiliyor. 100 dinarlık biletim ile ikinci kattaki müze bölümlerine girmeye hak kazandım. Yukarı çıkıldığında hemen sol taraf Ata' ya ayrılmış. Karşısı etnografya bölümü. Çok fazla birşey yok ama 15 dakikalık bir dvd gösterimi oranın ruhu ile birleşince beni ağlatmaya yetti. Ziyaretçi defterinde Makedonya Devleti'ne ve halkına minnetlerimi belirttim. Ata'ya yazdıklarım benimle onun arasında. Şehir merkezine giden yol bizim İstiklal Caddesi gibi. İlk dikkatimi çeken şey binaların güzelliği. İkincisi ise çokca çeşme olması. Belli ki şehir eskiden beri zenginmiş. Görülecek yerler: Eski Pazar, bedesten, saat kulesi, Yeni Camii,Heraklea antik şehri... İlk önce meydana varıyorsunuz ve 17. yüzyıldan kalma saat kulesini görüyorsunuz. Her altı saatte bir melodi çalıyor. Yazdığına göre şehrin zenginliğini sergilemek üzere yapılmış. Karşısındaki bakımsız camii Yeni Camii idi sanırım. Onun hemen ilerisinde de "Eski Pazar" var. Üsküp'dekine göre daha bir otantik sanki. Öyle her taraf kuyumcu dükkanı ve köfteci değil! Bedesten tam bir hayal kırıklığı. Bakımsız ve pis! Dükkanların bir kısmı da boş zaten... Hava çok soğuktu. Bir yerlerde eksi bilmem kaç diye birşey okudum. Sonradan Sacha' nın söylediğine göre, Manastır Makedonya' nın en soğuk bölgesi imiş. Yapacak çok şey olmayınca da 01:15 otobüsüne yetişmek üzere yola koyuldum. Hatta otobüs garının olduğu tarafta şehrin çıkışında yer alan "Heraklea" antik şehrini bile gezmek istemedim. Manastır güzel bir şehir. Ruhu yeter zaten...

14 Ocak 2014 Salı

Ohrid-Makedonya 4

Edebiyatta çokca şehirleri dişileştirirler. Latin dillerinin etkisi mi yoksa şair ve yazarların çoğunun erkek olması mı bilmem ama Ohrid aşık olunacak güzellikte bir kadın. Gizemli,şehvetli,hoppa gibi sıfatlar eğer İstanbul için söylenirse, sade,doğal ve asil sıfatları da Ohrid için söylenmeli.Tabii ki bunlar şehrin "eski" bölümü için geçerli. Yeni bölümlerindeki komünist yapılanmayı görmemeli. Şayet, "Ohrid Gölü"ne has endemik bir tür olan ve tükenmeye yüz tutmuş Ohrid alabalığını(Salmo letnica) korumak için gölde dalışı yasaklamamış olsalardı, yaşamak isteyeceğim yerlerin başında yer alırdı. Balık şu anda kota ile yakalanıyormuş ve restoranlarda sadece kiloluk olarak satılıyormuş. Tek başıma yiyemeyeceğim kadar büyük. Üsküp-Ohrid arası 180 km kadar. Yol çoğunlukla dağlık bölgelerden geçtiği için otobüs ile 3-3,5 saat sürüyor. Yolculuk muazzam doğal panoramalar nedeniyle çok keyifli. Otobüs bileti tek yön 520 dinar. Otobüste yanımda "Balkan" turuna çıkmış bir Japon olan "Masa" vardı. Japonlara göre çok anlaşılır bir ingilizcesi vardı ve bayağı bir kaynattık. Hatta önümüzde oturan kız arkaya kaçtı! Otelim tam eski şehrin merkezinde meşhur "Çınarlı Meydan" da. İsmi "Luccia Apartments". Sahibi "Saşa" mükemmel bir evsahibi. Bir turizmci ancak bu kadar güleryüzlü, yardımcı ve detayları bu kadar iyi düşünebilmiş olabilir. Gecelik 45 TL. ye beş yıldızlı hizmet alıyorsunuz. Gelir gelmez hemen kendimi dışarı attım. İlk hedef tepedeki kale. Turizm ofisinden 100 dinar karşılığı aldığım haritanın yardımıyla kaleye çıktım. Fakat heyhat! Meğerse Pazartesileri kapalı imiş. Bayağı koydu çünkü yol dik ve dolambaçlı. Şehrin bu bölümünde hemen hemen her köşe de tarihi bir yapı var. Yalnız harita şart. Yollar çok karışık. Yaklaşık iki saatlik bir turdan sonra pestilim çıktı ve fena halde acıktım. Hedef sahildi. Hemen hemen Avrupa'daki tüm ülkelerin sahil şeridinde olduğu gibi fiyatlar yüksek. Bu şık ve otantik restoranları bir akşam yemeğinde değerlendirmek üzere rotayı otelimin olduğu meydana kırdım. Yemek sonrası yarım euroya aldığım pastayı da odada kahve ile gömdüm. Havasından mı suyundan mı bilinmez benim kafam burada erkenden düşüyor. Dokuz gibi uyumuşum... Not: Çamaşır asılı balkon fotoğrafından bahsetmeyi unutmuşun. Birçok evin balkonunda gördüğüm sakız gibi yıkanmış çamaşırlardan bir örnek. Halk hakkında fikir vermiştir umarım. Not 2:Bir ifade yanlışlığı yaptım.Scubacılar üzülmesin. Ohrid Gölü'nde scuba dalışı yasak DEĞİL! Zıpkınla balık avlamak yasak! Scubacılar iki kere sevinebilirler...